HABERLER

Gençler Soruyor'un Konuğu AVUKAT-19.Dönem Milletvekili Bahattin ELÇİ
Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN

"Gençler Soruyor" Röportaj Dizisinde İkev Pendik Ortaöğretim Yurdu Öğrencilerimiz "Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN" ı AVUKAT-19.Dönem Milletvekili Bahattin ELÇİ' ye sordular...

Röportaj

Mart 2018

 Tahsin Abdullah Kocuklu

Ömer Çam Anadolu İHL  10. Sınıf Öğrencisi

Mücahid Polat

Mezun

 -Öncelikle bu röportajı bizimle yaptığınız için çok teşekkür ederiz, Allah razı olsun.

Sizin de bildiğiniz üzere konumuz Erbakan Hoca. Sorularımız Erbakan Hoca’nın hem siyasi hem de günlük hayatı ile ilgili olacaktır Hocam.

Estağfurullah, ben de teşekkür ederim. Erbakan Hoca gibi çağa damgasını vurmuş bir şahsiyeti tekrar sizinle gündeme getiriyor olmamız bu anlamda siz de teşekkürü hak ediyorsunuz.

-Erbakan hoca hepimizin bildiği üzere döneminin en iyi mühendislerinden biriydi fakat kendisi mühendisliği bırakarak ve dahi ileride yapacağı kariyeri bırakarak siyasete atıldı. Erbakan hocanın önündeki bunca kariyeri ve rahat bir yaşamı bırakarak siyasete atılmasındaki en büyük etken nedir?

Sizin de ifade ettiğiniz gibi Erbakan hoca çocukluğundan itibaren hep başarılı olmuş ve hep en önde koşmuş. Okullarını üstün başarı ile bitirmiş. 27 yaşında Türkiye’nin en genç doçenti olmuş. Üniversitesini birincilikle bitirmiş. Almanya’ya gitmiş. Almanya da tanklar üzerinde çalışmalar yapmış ve Almanların dikkatini çekmiş. Almanlar kendisine çok cazip teklifler sunmuşlar ancak o, kendi memleketine hatta bir anlamda bütün insanlığa hizmet etmek gibi bir anlayışa sahip olduğu için kendisini yalnızca teknik bir alana hapsetmeyi uyun görmemiş ve bu sebeple siyasete atılmış. Çünkü o, bir dava adamı idi.

Hiçbir kişisel çıkar, akademik cazip teklifler onu bu davasından vazgeçirecek değildi. Bu anlamda kendi ülkesinin geçmişteki şanlı tarihimize rağmen özellikle bu yüzyıl içinde ülkesinin ve ümmetin perişan halini görmek suretiyle ve dahi geri kalmışlığı görmek suretiyle buna itiraz ediyordu ve bunun için bütün ümmeti ayağa kaldırmak gibi bir davası vardı. Dava sahibi olduğu için o teklifler kendisini hiçbir zaman bağlayacak şeyler değildi. O peygamber sevdalısı idi.

Efendimiz sav. müşriklerin kendisine karşı yaptıkları cazip teklifleri hatırlayalım. Ne demişlerdi? ‘Eğer sen servet sahibi olmak istiyorsan toplayalım içimizde en zengin yapalım seni. Eğer sen bizim yöneticimiz olmak istiyorsan seni başımıza geçirelim. En güzel kadınlarla seni evlendirelim’ gibi çok cazip dünyevi anlamdaki tekliflerini elinin tersiyle itiyor ve şu cevabı veriyordu efendimiz (sav.): Vallahi güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz ben davamdan dönmem. Ve Erbakan hoca tekrar paramparça olan dağılan ümmeti derleyip toplamak adına onun izinden gidiyordu. Elbette ki hiçbir dünyevi maddi teklifler onu yolundan döndüremeyecekti. Bakıldığı zaman ta çocukluğundan başlamış Erbakan hoca. Manevi iklim içinde özel koruma ile yetiştirilmiş. O zamanın baskıcı rejimine rağmen koruma altında alınmıştır.

 O zamanın büyük ulemalarından dersler almış çocukluk hayatı böyle geçmiştir. Dolayısıyla tek yönlü olarak yetiştirilmemiş özel olarak yetiştirilmiş özen gösterilmiş çünkü o zamanın büyükleri istikbalini ve kapasiteyi keşfetmişlerdi. Dolayısıyla her alanda donanımlı idi…

 Zamanın düzenin olumsuz etkilerinden etkilenmiyor, onlara karşı korunaklı kendisini konumlandırılmış suretiyle o zaman da zulüm düzeni diye ifade ettiği tanımladığı gerek ülkemizdeki gerekse dünyadaki sisteme itiraz ederek dönüştürmeye, yerine hak düzenini kurmaya çalışmak gibi yüksek bir ideali vardı. Bu anlamda bakıldığı zaman peygamberlerin gönderilmesindeki Hikmet neydi? Yeryüzünde fesat kalksın, zulüm kalksın egemenlik sadece Allah'ın olsun hak olsun adalet olsun idi.

Bunun için hak nizamının kurulması lazım. Erbakan hoca, bu mücadelesine kendisini adamıştır ve bu anlamda O, bir adak idi. Dolayısıyla Hocama bu şekilde bakıldığı zaman bu ve benzeri bütün sorular cevabını bulmuş olur.

-Şu soruyla devam edelim isterseniz Erbakan Hoca siyasete girişinden sonra Türkiye de hiç alışılagelmiş bir siyaset izlemedi. Önce Anadolu da sonra Türkiye de ve daha sonra tüm Dünya da sevilen bir lider oldu. Bunun temel sebebi sizce nedir?

Biraz önce de ifade etmeye çalıştığım gibi o birçok alanda hizmeti denedi aslında. Akademik çalışmanın dışında Anadolu esnafının mevcut hükümetten kredi anlamında, teşvik anlamında yeteri kadar yararlanamadığını gördü. Çünkü ekonomiden çok iyi anlıyordu. Bunun yanlışlığını gördüğü için bu alanda da bir mücadele denedi ve orta direk sayılacak Anadolu tüccarına teşvik suretiyle ülkenin kalkınabileceğine inandığı için Odalar Birliği başkanlığına seçildi. Ne yazık ki o zaman Masonik bir anlayış hakim olduğu için Odalar Birliği'nde yasal yönden seçilmiş olmasına rağmen Devrim hükümeti tarafından görevden alındı. Süleyman Demirel Erbakan Hocayı çok iyi tanıdığı için her alanda Onun önüne taş koymayı başardı. Sonunda Demirel'in Partisi olan Adalet Partisinden partiye girmek suretiyle hizmet yapmayı denedi. Demirel o anlamda da önünü kesti.

Rahmetli hocam gördü ki bütün hizmet alanlarının içinde en etkin hizmet yöntemi siyasettir. İnsanların en hayırlısı insanlara en çok hizmet eden, yararlı olan, olduğuna inandığı için bütün yöntemler denedi en sonunda baktı ki siyaset en etkin yöntem bunu da son birkaç sene de yaşadığımız olaylar gösteriyor. Esasen dağılan paramparça edilen ümmetin toparlanması için Müslümanların bir araya gelme zorunluluğu vardır. Hilafetin kaldırılması suretiyle bizim başımız kesildi. Paramparça olduk ve hala toparlanamadık.  Niye başsızdık, başsız bırakıldık. Ticari anlamda siyasi anlamda dini anlamda neler var? Örgütlenmeler var tabii olarak hepsinin bir başı var. Misal olarak Papa Katolik Mezhebinin başıdır. Protestanların başı var Ortodoksların başı var, Yahudilerin başı var. Bir tek Müslümanların başı yok. Bu boşluğun doldurulması görevi de Hocama verilmişti zamanında hocanın görevi Misyonu böyleydi bütün Müslümanları, değerleri toparlamak sadece Türkiye değil sadece ülkemiz değil tüm dünyadaki bütün Müslümanları toparlamaktı. Hocamın Böyle bir derdi vardı. Başta bağımsız aday olarak Konya'dan adaylığını koydu. 1969 yılında bağımsız olarak seçildi ve birkaç milletvekilliği seçilebilecek kadar oy aldı, büyük bir başarıyla. Uzatmayalım Milli Nizam Partisi kuruldu, 71 de olsa gerektir. Milli Nizam Partisi'nin işareti buydu (tekbir işareti). Milli Nizam adı üstünde. Mevcut düzen zulüm düzenidir. Dünyadaki tüm düzenlerin hepsi zulüm düzenidir. Bunların hepsinin değiştirilmesi kaldırılması gerekir. Bunun için Nizam deyince bütün sorunları kapsayan bütün çalışmaları kapsayan bir ufuk ve adını da koydu milli diye ama tabii ki mevcut sistem Türkiye de ve Dünyada böyle bir anlayışa siyasette yer vermek istemiyordu. Çünkü dünyada adalet olacaksa barış olacaksa sömürü olmayacaksa mevcut yönetimler ve düzenler yöneticiler ne iş yapacak? Bunlara bir şey kalmaz ki. Onun için bugünde yüzyıllardan beride dünyada hep en yasak şey nedir sorusunun cevabı İslami siyasettir. Bu düzenler bütün görüşleri açıktır. Bütün düzenler kontrol ediliyor çünkü. Hepsi denetlenebiliyor. Denetlenemeyen ve kontrol edilemeyen tek nizam milli nizamdır. Onun için hocam bu anlamda ne yaptı? Mayınlı bir alanda siyaset yapmak gibi bir şey denedi ve başardı da. Zaman zaman yaralandı kaç tane Parti kapatıldı?

-Şimdiye kadar 4 tane Partisi kapatıldı.

Milli Nizam, Milli Selamet, Refah ve Fazilet.  Ama hiç yılmadı. Mücadele etti azmetti ve şunu da hocam başardı. Dünyadaki ve Türkiye'deki sağ sol tanımlamaları kesinlikle ama kesinlikle bize bir şey ifade etmez bunun karşılığı İslam'da yoktur. Müslüman tanımlamasını Allah-u Teala yapmıştır. Bizden önceki kavimlerde ki müminlerin Müslümanların adı da Müslüman ve Mümindi. Allah'a teslim olan anlamında, barış ve adalet taraftarı anlamında, Hakka bağlılık anlamında bizi tanımlayabilecek kavramlar Mümin ve Ümmet kavramlardır. Onun dışında hiçbir kavramın bizde karşılığı yoktur.

Onun için sağ, sol; liberal, faşist şu bu bütün bu izim ve ideolojilerin hepsi batı ürünüdür. Ve hepsi bizi ayrıştırıcı ve parçalayıcıdır. Bizi tanımlamaktan uzaktır. Hatta bizim kimliğimizi bizim değerlerimizi torpillemek yani parçalamak üzere inşa edilmiştir. Bu ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor: Emperyalist küresel sistem bizi bölecektir. Ayrıştıracaktır. Yok edecektir. Bunun üzerine kurulu olunca sağcı ve solcu diye isimlendirilenlerin ipi kendi elinde oluyor. İkisinin de beyni kendisi olduğu için karşı karşıya getiriyor size sağcısın diyor size solcusun diyor.

Böylece ideolojiler çatıştırılıyor gibi görünse de ikisi de Emperyalist sisteme hizmet ediyor. İşte Hocam bu anlamda özellikle gençlerin ki biz kendimizi bu hareketin içinde bulduk. Sağcı solcu diye ayrıştırılıp kamplara bölünerek hep aynı Merkez tarafından iki tarafın eline aynı silah verilmek suretiyle çatıştırılması oyununu bozmaya çalışmıştır. Bunu başarmıştır da. Eğer merhum hocamız bunu bozmaya çalışmasaydı Türkiye'de çoktan iç savaş olmuştu ve ülke bölünmüştü. Eğer bu düşmanlarımız tarafından istenen bu sonuç elde edilmedi ise burada en büyük rol hocamıza düşmüştür. Çünkü hocam ‘ey gençler siz sağcı da değilsiniz solcu da değilsiniz. Sağcıda olamazsınız solcu da olamazsınız. Tarihinize bakın’ demişti. 1071'de Anadolu’ya Fetih için gelen Alparslan Gazi sağcımıydı solcumuydu? Tabii ki milli görüşçü idi. Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul'u fethettiği zaman milli görüşün zihniyetiyle orayı fethetmiştir. O halde bizim kimliğimiz bellidir biz milli görüşçüyüz. Milli görüşçü ne demektir?

Müslümanların kardeşliğini savunan bütün insanlığı kucaklayan kimseyi dışlamayan ama aynı zamanda Müslüman olsun olmasın bütün mazlumlara kucak açan, kimliği ne olursa olsun bütün zalimlere karşı savaş açan, mücadeleyi ibadet sayan bir anlayıştır Milli Görüş. Bu anlamda yeniden toparlanmak için kardeş olmalıyız Ümmet olmalıyız. Biz Ümmet-i Muhammed’iz. Bizi parçalamışlar sağcı solcu diye ayrıştırmışlar. Mezhep ayrılıklarımızı kullanmışlar. Kavim ve ırk ayrıcalıklarımızı, ayrılıklarımızı kullanmışlardır.

Coğrafi ayrıcalıklarını da kullanarak ümmeti param parça etmişlerdir. Bu parçalar aynı İslâm kardeşliği ile tekrardan birleştirilebilir. Bunun manası açık. Hepimiz Adem Aleyhisselam’ın çocukları değil miyiz? Bütün insanlık olarak aynı anadan babadan geliyoruz ve yaratanımız da bir. İnsanlar arasında ne fark var ya. İnsanlar arasındaki tek fark Takvadır. Ölçü bellidir kimsenin ölçü koyma yetkisi yoktur. Kulların ölçü koymak gibi yetkisi yoktur. Kulların koyduğu ölçülere uyulduğu için bugün dünyada kan ve gözyaşı vardır. Ölçü nedir? Rabbimizin koyduğu ölçüdür. Kıyamete kadar da bakidir. Kuran-ı Kerim var elimizde. Peygamberimiz var. Ne Siyahın beyaza ne de beyazın siyaha bir üstünlüğü yoktur. Dolayısıyla hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur. Ne kadının erkeğe ne erkeğin kadına üstünlüğü vardır. Ne arabın türke ne türkün araba. Bunların hepsi eşittir. Fark ne? Sadece Takva. Bu Allah'a saygıdır. Kim Allah'a saygı duyuyorsa, kim onun kurallarına uyuyorsa rengi, cinsi, cibilliyeti hiç önemli değil, Allah katında değerli olan odur, takvadır.

 İşte bu anlayış etrafında, Tevhid anlayışı budur.Türküyle kürdüyle kardeşiz. Birbirimize sırtımızı dönemeyiz. Birbirimize karşı düşmanla işbirliği yapamayız. Efendimizin ifadesiyle bir vücudun azaları gibi bir duvarın tuğlaları gibi olmaya mecburuz. Erbakan'ın davası tam anlamıyla buydu. Onun için daha önceki siyasetçilerin tam tersine halkı bölerek, milleti bölerek onların ayrılıklarını kaşıyarak, çatıştırarak birbirlerine düşman ederek bunlardan oy devşirme amacı olmadı.

 Bu oyunu bozan adamın bu oyunu bozmaya çalıştığı için şu kadar partisi kapatılmış. Herkese serbest olan ona yasaklanmış. Fakat o yasaklara rağmen yılmamış. 85 yaşında tekerlekli sandalyeye düşmüş olmasına rağmen…

O, daha önceden yıllar öncesinden emperyalizm ve siyonizmin oyunlarını önceden gördüğü için başbakanken ilk  ziyaretini İran'a yaptı. Niye çünkü biliyordu ki siyonizmin en son hedefi Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirerek onları savaştırmaktır. Arz-ı Mevud projesinin gerçekleşmesi için, başarılı olabilmesi için ülkemizin güneyinde şu anda savaş olan yerlerde siyonizme küresel emperyalizme bağlı yapay bir Kürdistan Devleti'nin oluşturulması gerekir. Bu Siyonizm için gerekli olan bir şeydir. Hala orada gördüğümüz olaylar, olaylara bu şekilde bakmamız lazım. Yemen de ve Afganistan da ortada olan bütün olaylar tahlil edebilmek için siyonizmi tanımak zorundayız. Necmettin Erbakan hoca bize siyonizmi tasvir etti.

-Erbakan Hoca siyonizmi nasıl bu kadar iyi bir şekilde öğrenebilmiştir. Çünkü Sultan Abdülhamid’ten sonra siyonizmi bu kadar iyi bilen biri çıkmamıştır. Erbakan Hoca siyonizmin 100 yıl sonraki planlarını nasıl deşifre etmiştir? Bu bilgilere nereden sahip olmuştur?

Orası ilginç bir yerdir. Çünkü hocam Allah rahmet eylesin dine vakıftı. Dini çok iyi anlıyordu. Dahası solcudan daha iyi solculuğu, sağcıdan daha iyi sağcıyı biliyordu. Tüm felsefeleri, dünya sisteminin işleyen küresel sistemi röntgen çeken bir makine gibi ince detayına kadar alanında uzman adamdı. Dolayısıyla insanlığın bünyesinde arız olan hastalığı teşhis etmiştir. Abdülhamid Han'ın İttihad-ı İslam Siyasetini de çağımızda yürüten bir insandır. Hoca sadece maddi ilimlerle donanmış bir insan değildir. Aynı zamanda dini ilimlerle de tam donanımlı bir şekilde eğitim görmüştür. 20-30 sene sonraki olayları tahmin edip görebiliyordu. Meclis kürsüsünde Suriye'den sonra bilesiniz ki sıra Türkiye'ye gelecektir. Asıl hedef Türkiye'dir. Türkiye ile İran karşı karşıya getirilmek üzere en son aşamada Allah korusun Büyük İsrail projesini görmek istemiyoruz, onun için çok dikkatli olalım, demişti. Bugün biz önümüzü göremiyoruz. 20 30 sene önce, 20 30 sene sonrayı bile biliyordu. O her yönüyle maddi ve manevi anlamda donanımlıydı. Allah'ın seçtiği kimselerdendi, biz buna inanıyoruz.

-Buna bağlı olarak bir diğer soruya atlamak istiyorum. Erbakan Hoca her zaman net bir siyaset izledi sizde zaten siyasetin içinde olduğunuzdan bunu en iyi görenlerden bir tanesisiniz. Bunu somut bir şekilde tarif etmek gerekirse bir elif gibi dik duruyordu. Bugün bazı kesimler, bazı gruplar Erbakan Hoca iyi idi ama Batıya karşı bu kadar net siyaset izlememeliydi. Buna bağlı olarak 28 Şubat oldu. İlk önce yumuşak bir siyaset izlemeli daha sonra dik duruş sergilemeliydi diyorlar. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Allah rahmet eylesin hocamızın çok üstün vasıfları vardı, dolayısıyla ona karşı düşmanlık besleyenler vardı. Bu gerek dışarıda gerek içerde. Niye? Çünkü adamın dünya sistemine sen çomak sokmak istiyorsun itiraz etmek istiyorsun e sana buyur demezler değil mi? Ülkemizde de içerde de Müslümanların önündeki liderler bunlara parti lideri, cemaati liderler de dahil, bunlar samimi olarak hocama destek veriyorlardı. Yanında yer alıyorlardı. Ama hesabı olanlar başka çıkar için insanların önüne düşenler, ya da baş olma, emretme servet sahibi olmak için insanların önlerine düşenler var. Başka ne var? Başka şu var. İnsanların yapısında haset diye bir hastalık vardır, bu kıskançlıktır. Birçok kimse Müslüman olmasına rağmen içindeki haset ateşiyle hocama karşı çıkmıştır. Hocam bütün bu düşmanlıkları bütün bu haset ateşine rağmen mücadeleye devam etti.

Şimdi aynı mihraklar hocamı yıpratmak için bir taraftan dik durdu emperyalizme zalimlere karşı dik durdu, başka yöntem uygulamalıydı diyorlar. Diğer taraftan ne diyorlar? 28 Şubat'ta bilmem askerlere karşı niye dik durmadı diyorlar. Burada anlaşılacağı üzere bir tezatlık var. Bu iki zıt görüşünde aynı merkezden geldiğini görebiliyoruz. Dikkat ederiz aynı şahsa karşı iki ayrı zıt eleştiri. Dikkatinizi çekerim. Burası çok önemli bir yer. Bu ne? Bu şu. Haset var rekabet var husumet var bütün bunların hepsini bir araya getiriyorsunuz bu sonuç ortaya çıkıyor. Şunu da ifade edelim. Hocam açıkça meydan okudu. Hasbunallah dedi herşey vız geldi. Gözünü kırpmadı Allah bana yeter dedi. Siyaset olarak, duruş olarak onu yaptı. Ama Hocam ben sen mevcut şartlara göre düzene göre en sert eleştirileri sözleri bile en yumuşak bir şekilde sunma başarısını da gösterdi. Üslup olarak son derece yumuşak idi. Çünkü gerçeği sert olarak ifade etmesi sünnete de aykırıdır, faydadan da uzaktır. Ne yapmak lazım yumuşak yöntem kullanmak, telkin yöntemini, uyarı yöntemini kullanmak gerekir. Fikir yöntemini kullanmak gerekir. Bunların hepsini kocaman başarıyla uygulanmıştır. Onun için 28 Şubat MGK toplantısında kaç saat düşüncelerini fikirlerini oradaki insanlara yumuşak bir şekilde anlatmıştır. Bu şekilde onları ikna etmeye çalışmıştır. Orada onları ikna etmeye çalışmıştır. Ne demiştir’ Bak Bu Memleket Bizim kardeşim, bakın bu memleketin ekmeğini yiyoruz bu memlekete hizmet etmenin yöntemi şunlar şunlardır, bunlar bunlar değildir’ demiştir.

Cumhuriyet tarihine sadece ekonomik anlamda bakılsa bile en başarılı hükümeti Erbakan hükümetidir. Eğer konu vatanseverlik ise işte uygulanan politika ortadadır. Vatansever bu demek değil midir? Ekonomik anlamda bile maaş ücretleri kaça katlandı bir senede dışarıdan borç alınmadı.

Havuz sistemi oluşturuldu. Faize gidecek, garantiye gidecek paraları işçilere, emeklilere, memurlara gitti. Ve böylece piyasada canlandı. IMF o zaman gelemedi. Şimdi böylesine başarılı bir hükümetin önünü kesmek kime yarar sağlar. İşte gördük Geçende Başbakan açıklama yaptı 28 şubat Türkiye'ye 500 milyara mal oldu dedi. Fatura bu. Bu dolar hee TL değil. Evet. Bu maddi karşılığı manevi yaraları hala onarılmış değil. Ne demek istiyorum buna rağmen düşünebiliyor musunuz parti dış odakların talimatı ile kapatılıyor. İktidar partisi kapatılıyor. Anayasa Mahkemesi açıklama yapıyor. Düşünebiliyor musunuz o zaman ki havayı. Düşünebiliyor musunuz, bir iktidar partisi kapatılıyor laikliğe aykırılık sebebiyle İslami bir düzen oluşturmaya gayret ettiği için kapatılıyor. O zaman Erbakan hocam açıklama yaptı. Milyonlar ona bakıyor. O, şöyle diyor:‘Bunun tarihte nokta kadar bir değeri yoktur’. İşte Erbakan Hocanın büyüklüğü buradadır. Eğer Erbakan Hoca milyonları yatıştırmasaydı asıl kapattırma iradesinin arkasında ki irade şuydu: Türkiye'de bir iç savaşı başlatmak. Erbakan Hoca bu sözüyle ne yaptı? Bu oyunu bozdu. Millete; görüyorsunuz ben size hizmet ediyorum işte ekonomi, işte benim size şu hizmetleri yaptığımı görüyorsunuz.

Bizim önümüzü kesmek istiyorlar. Diyebilir miydi? Bütün bunları diyebilirdi. Hakkı mıydı? Hakkıydı. Yapmadı, niye? Oyunu gördü. O sene İsrail Cumhurbaşkanı geldi Türkiye'de bir havaalanında bir ülkeden başka bir ülkeye geçerken bir mesaj verdi geçti. Ne dediler?

Türkiye bu hükümetten kurtulmalıdır dedi. Yahudi kudurdu, emperyalist kudurdu. İslâm düşmanları, millet düşmanları kudurdular. Baktılar ki başarılı oluyor. Türkiye başarılı olduğu zaman bütün dünyadaki bütün Müslümanlar bir araya gelecek ve yeniden büyük bir ümmet olacak. AB'nin, ABD'nin bütün uluslararası şirketlerin hakimiyeti bitecek. Yeni Bir Dünya kurulacak. D8’i Erbakan Hoca kurdu işte. D8 ne zamandan beridir bir araya gelemeyen İslam Devletlerini bir araya getirdi. Suudi Arabistan'ın, Mısır, İran… 8 ülkeyi bir araya getirdi. Onların derdi parçalamak Hocam ne yaptı, hepsini birleştirdi. O zaman elbette onlara göre hocamın etkisizleştirilmesi gerekiyordu. Nitekim öyle de yapıldı. Onun için diyorum ki bu iki eleştiride aynı mihraklar tarafından yapılmaktadır. Buradaki amaç nedir? Hocamın şahsında hocamın davasını hırpalamak onu sindirmek onu unutturmak onu yanlış tanıtmaya çalışmak ve onun mirasına konmak idi. İşte böyle diyenler samimiyetsizlerdir.

Şu anda bütün her şey satılıyor. Toprak altımızdan kayıyor derdi Erbakan Hocam. Hocamız 30 sene 40 sene önce ki ortak koalisyon dönemlerinde bile fabrika yapmayı başardı. Tekrar söylüyorum Şu an herşey satılıyor. Erbakan Hoca her zaman derdi ki içi saman dolu kuşla canlı kuş bir olmaz. Kuşun canlılığıyla ruhuyla alakadar olmayanlar saman dolu kuşla oyalanmaya devam ediyorlar.

-Dönemin Müslüman ülkelerin liderlerinin ki bunlardan özellikle Libya devlet lideri Muammer KADDAFİ, Irak devlet lideri Saddam HUSEYİN gibi güçlü devlet liderlerinin Erbakan Hocaya karşı tutumu nasıldı?

Biraz önce dikkat ederseniz bir ifade kullandık. O da şudur. Rahmetli hocamın düşmanları vardı, düşman edilenleri vardı. Bir de merhumu kıskananlar vardı. Bu hem Türkiye'de hem de diğer Müslüman ülkelerinde...

Diyelim ki Kaddafi olsun Saddam olsun bunların ikisi de milli görüş çizgisinde değillerdi. Hocamın milli görüşü tanımlaması anlamında milli görüşçü de değillerdi. Ama İkisinde de ulusalcılık vardı. Kaddafi petrol gelirlerini halkı ile paylaşan birisiydi. Dikkat ediniz ekonomik anlamda orada sorun yoktu ve şuna da biz şahidiz Asya'daki küçük fakir Müslüman devletlerinin hepsine yardım ederdi, Kaddafi.

-Evet, bize de Kıbrıs harbinde tüm dünya ambargo koyarken kendisi uçaklarımız için gerekli yakıtı temin etti.

Teşekkür ederim, iyi hatırlattınız kendisi uçağa silah yükleyerek silah yardımında da bulunmuştu.

Biz ne yaptık, biz ne yaptık biliyor musunuz? Bizde NATO'ya girerken ne amaçla girdik, ne numara ile girdik bunların hepsini görüyoruz. Biz de bunların hepsine yardımcı olduk maalesef. Biz Kaddafiye mi yardımcı olduk? Hayır. NATO'ya, Avrupa Birliği'ne vs.yardımcı olduk. Irak'ta Amerika'ya yardımcı olduk. Suriye olayında yine bizim elimizde kan ve gözyaşı var oldu. Onun içindir ki Saadet Partisi'ne milli görüşe çok ihtiyaç var. Eskisinden olduğundan daha fazla ihtiyaç var. Sadece Müslümanların değil bütün dünyanın, bütün insanlığın Milli Görüşe ihtiyacı var. Niye? Çünkü insanlık kamplaştırılmaktan bıkmış. Ezilmekten bıkmış da ondan.

Şu anda emperyalistler bizim sınırlarımızı değiştiriyorlar. Nasıl yapıyorlar? Bize silah satarak, bizi sömürerek yapıyorlar. Bizim kaynaklarımıza el koyarak yapıyorlar. Biz bu oyunu bozmak zorundayız. Şunu da ifade etmeliyiz ki Kaddafi gitti Libya kaç parçaya bölündü? Ne kadar can gitti? Ne kadar namus kirletildi? Saddam gitti Irak kaç parçaya bölündü? Ne kadar can gitti? Ne kadar namus kirletildi? Gelenler gidenleri arattı dolayısıyla. İşte üzülerek belirtiyorum manzara bu.

-Efendim, sizin de bildiğiniz üzere Erbakan Hoca her alanda yetkin bilgiye sahipti ki bu bilgiler yüzeysel değil bilakis ayrıntılarına varana kadar hemen hemen her konuda bilgi sahibiydi. Erbakan hoca bu kadar yoğun olmasına rağmen nasıl oluyor da her konuda bu kadar donanımlı, bilgi sahibi olabiliyordu?

Bu Allah'ın bir lütfudur. Bakınız biz Bayburt'tan seçildik Bayburt'ta siyaset yaptık bildiğiniz üzere. Diyelim ki hocam Bayburt'a geliyor. Biz onu karşılardık. Genel başkanımızı karşılıyoruz tabii ki. Programlar yapılıyor. Bayburt çevresinde bir program yapılıyor. Diyelim ki Bayburt programı bittikten sonra Gümüşhane'ye Erzincan'a gidecek, hocam. Şimdi o bir günlük hocama takılma süresince Hoca gittikten sonra hepimiz sere serpe yorgunluktan yatardık. Diğer illerden arkadaşlarla konuştuğumuzda hepsinin aynı durumda olduğunu öğrenirdik. Onun boş zamanı var mıydı peki? Sanki ona zaman yetmiyordu. O zamanı çok iyi kullanıp değerlendirebiliyordu. Almanya'dan oradaki kardeşlerimiz seçim çalışması için en lüks Mercedes yollamışlar. Şoför olarak da Ahmet vardı. Hocam Ahmet'e seslenerek şöyle dedi Biz de yanınızdayız duyuyoruz. Ahmet o kadranda yani hız göstergesinde kaç yazıyor. Ahmet dedi ki ’hocam 250’ Hocam dedi ki ‘o zaman neden 150 ile gidiyorsun Ahmet’ dedi.

İşte ne kadar zamanı değerlendir, değerli kullanır buradan çıkartabiliriz. Allah her 100 yılda bir dünyaya Erbakan gibi Müceddid gönderir ki insanlar İslam’ı doğru anlayabilsinler ondan ayrılmasınlar diye. İşte Erbakan hocamız bunlardan biriydi. Hamdolsun bize de onun yolundan gitmek düştü. Erbakan hoca Müslümanlıkla sağcılığın solculuğun alakası olmadığını anlattı. İslam'ın bir nizam olduğunu anlattı. İslam'ın sadece oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmekten ibaret olmadığını anlattı.

Yani İslam'ın ne olduğunu ne olmadığını tekrardan bize anlattı Erbakan Hoca. Özetle İslam'ın doğru yorumunu yaptı hocam.

-Efendim, Erbakan hoca ile yaşamış olduğunuz bir anınızı bize anlatabilirmisiniz, rica etsek?

Bir gün Erbakan Hoca'nın sunumundayız. Bosna ile ilgili konuşurken Erbakan vasıtası ile orada kurulan silah fabrikasına söz geldi. Gazetecilerden biri hocama şu soruyu sordu. ‘Hocam fabrikayı nerede kurdunuz’? Hocam şu cevabı verdi. ‘Hmmm, şimdi yerini söyleyeyim de yarın orayı bombalasınlar dimi (tebessüm ederek). Nitekim ertesi gün o fabrika bombalandı.

-Hocam, Erbakan Hocayı 19.Dönem RP Bayburt Milletvekili Bahattin ELÇİ bize birkaç kelime ile tarif etmek istese nasıl tarif eder?

Allah-u Teala’nın Ümmete her yüzyıl da bir gönderdiği hediyedir, Erbakan.

-Efendim, bizim soracaklarımız bitti, bizim için bir röportajdan ziyade ders niteliğinde sohbet oldu bunun için sizlere çok teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim. Öncelikle İKEV Yönetimine ve ardından sizlere Erbakan Hoca gibi çok önemli bir şahsiyeti yeniden konuşuyor olmamız çok önemlidir, bu yüzden sizlere çok teşekkür ederim

 

Gençler Soruyorun Konuğu AVUKAT-19.Dönem Milletvekili Bahattin ELÇİ - HABERLER - İKEV - İlim Kültür ve Eğitim VakfıGençler Soruyorun Konuğu AVUKAT-19.Dönem Milletvekili Bahattin ELÇİ - HABERLER - İKEV - İlim Kültür ve Eğitim Vakfı