HABERLER

6 Nisan Cumartesi günü İKEV Esenler yurdunda gerçekleşen Tecrübe Konferansları serisinin konuğu “Teoriği ve Pratiği Çalışarak İstikameti Tayin Etmek” Konusu ile Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN oldu.
Programa İKEV Yönetim Kurulu üyeleri, Bahçelievler, İsilam, Esenler yurt öğrencilerimiz ve misafirler katılım sağladı.

Gündoğan’ın içerik çerçevesinde değindiği konular ve detayları ise şöyle:

“Mutlak olarak değerlendirdiğimizde bir şeyin evveli ya da bir şeyin ahiri olur. Bu şey insandır, yani biz. Evvel yaradılışa kadar gider, ahirin ise sınırı yoktur. İki noktadan bir doğru geçer. Bu noktalardan biri evvelimizdir. Diğer nokta bulunduğumuz konumdur. Evvelimizi çalışıp referans alarak bu noktadan bir doğru çizip bulunduğumuz konum üzerinden bir istikamet tayin edeceğiz.

Zahir nedir? Zahir görünendir, zuhur edendir, zahir deneydir. Zuhur edeni gözlemlemek gerekir. Gözlemlemek için de sayısallaştırmak şarttır. Sayısallaştıramadığımız şeyi geliştiremeyiz. Çünkü sayısal zahiri niteler. Bunların aralarındaki ilişkiyi de yorumlamak, anlamlandırmak gerekir.

Batın ise kapalı olandır. Eğer zahiri iyi bilirsen batını keşfedersin, açarsın. Evvel, an, ahir ve istikamet ekseni üzerinden zuhur eden şeyleri gözlemleyip ileride olabilecek olayları öngöreceksin.

İslam alimleri gözleme dayalı konuşan alimlerdi. Müslüman alimler bir şey söylediği zaman mutlaka deneye, gözleme, matematiğe ve geometriye dayalı olduğu dünyaca bilinirdi. Bu yüzden Avrupa’nın zeki çocuklarını Endülüs’te okutmaya çalışırlardı. Daha sonraları Müslüman alimler gözlem ve deneyi bırakarak kavramlar üzerinden türlü manalar çıkarmaya çalıştılar. Bu yüzden bilimden koptuk. Bugün öyle bir noktaya geldik ki, Müslüman gençler “Dünya düzdür.” gibi bir saçmalığın ardından koşabiliyor. Halbuki “Dünya düzdür.” diyen Hristiyan dünyasına karşı “Hayır bütün bu görüntüyü, gök cisimlerinin bu şekilde duruşunu küreden başkası sağlayamaz o yüzden dünya küre şeklindedir.” diyen ilk alimler Müslüman alimlerdi.

Günümüzdeki sayısalcı-sözelci ayrımı gerçekçi değildir. Sosyal bilimler mantığın bir türevidir. Mantığı olmayan bir insan nasıl sosyal bilimci olabilir? Bir paragrafta doğru ve yanlışları topladığımızda doğru bir sonuç çıktığında buna totoloji deriz. Bir tane cümle de yanlışsa buna çelişki diyoruz. Bunu mantık olmadan keşfedemeyiz.

Günümüze baktığımızda karşımızda bir ekonomik sistem görüyoruz. Ekonomi geniş bir açıdır. Bunu biraz daralttığımızda finans, finansın temelinde bankacılık, bunun da merkezinde para olduğunu görürüz. Bizim bunun evvelini çalışmamız lazım. Bu para nedir ve nereden çıkmıştır? Para 1700li yılların başında ortaya çıkmıştır. O zamana kadar paranın yerinde altın ve gümüş vardı. Sonra altını temsil eden kâğıt üretilmeye başlandı. Buna da bankanın notu anlamında “banknot” denildi.

20.Yüzyılın en sorunlu dayatması temsil dayatmasıdır.. İlk başlarda altını temsil eden bu kâğıt daha sonraları bu temsil ile bağının kopması ile bambaşka bir şeye dönüşmüştür. Altın ve gümüş piyasadan çekildi. Bundan sonra sırf kâğıt para piyasada dolaşır oldu.”

Konferansın bundan sonrası soru-cevap şeklinde devam etti.